Beklenen gün geldi çattı, sayın başbakan cumhura baş olmak istediğini resmen açıkladı.
Kendisi için hayırlı olsun.
Cumhura baş olmak isteyenlerin adaylıklarını açıklama işi bitti.
Başka aday çıkacağı görünmüyor gibi.
En son başbakan Recep Tayyip Erdoğan cumhura baş olmak için aday olduğunu tıklım tıklım dolu salonda canlı yayında biraz da duygusal bir tonda açıkladı.
Ramazana mukabil duasıyla açtığı konuşmasını herkese en derin saygılarını sunarak kapattı.
Bir saati geçkin bir sürede bir çok konuya değindi geçti.
Diğer adaylara çok dokundurmadı.
Sadece kendini ve anılarını anlattı.
Mübarek ramazan gününde oruç ağızla duasını etti, mücadelesinde, varolmasında büyük emek sahibi eski başbakanlarımızdan Necmeddin Erbakan hocasını yadetti.
Yani yine damardan girdi, direk olarak kana karıştı amiyane tabirle.
Haa millet yedi, yemedi onu bilmiyorum, ama başbakan her zaman yaptığı gibi yine milleti duygusal yanından yakaladı.
Hatta ve hatta öyle bir anısını anlattı ki bana da bu yazıyı yazdırdı.
Konuşmasında anlattığı anısı şöyleydi;
Kardeşlerim 1994 yılıydı İstanbul’da yerel seçimler için gece gündüz çalışıyorduk.
Manşetlerin diline aldırmıyorduk.
Birileri günlerce önceden zafer naraları atıyordu ama biz Allah’ın izniyle yolumuza devam ediyorduk.
İstanbul’un fakir bir semtinde dolaşıyorduk.
7-8 yaşlarında bir kız çocuğu geldi.
Elinde bir şey vardı geldi verdi.
Annem dedi ki kazanınca bizi unutmasın.
Bir baktım iki bilezik.
Kendisi de kolundaki oyuncak bilezikleri verdi.
O çocuğun bakışlarını hiç unutamadım.
Pınarhisar’da o çocuğun bakışlarını unutamadım.
Başbakan olduğumda yine o masum bakışlarını unutmadım.
Yatağa gecenin bir vakti girdiğimde hep o gözleri gördüm.
*******
Ne kadar acıklı ve etkileyici değil mi?
Bakın ben bile etkilendim, gözlerim yaşardı.
Seçim atmosferinde küçük bir kız çocuğu, annesinin bilezikleri, İstanbul’un varoş bir semti ve yüzde 5 bile oyu olmayan bir partinin İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı.
Enteresan.
Türk siyasetinde başka bir örneği yoktur herhalde bu hikayenin.
Aslında hikaye yarım kaldı, ben tamamlayayım isterseniz.
O bilezikleri alması istenen kişinin yani o zamanın belediye başkan adayı bugünün başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçildikten sonra o kız çocuğunu bulduğunu, ailesine kendisine güvendiği için teşekkür ettiğini, muhtemelen işsiz olan babasına belediyede iş imkanı sağladığını da duygusal bütünlüğü kaçırmama adına anlatması lazımdı.
Ama anlatmadı.
Sayın başbakan bunu adaylık konuşmasında neden anlatmadı önemli bir soru, hikaye yarım kaldı.
Ki benim tanıdığım delikanlı başbakan o aileyi bulurdu ve teşekkürünü iletirdi.
Aklıma takılan başka sorular da var.
Acaba sayın başbakan evladı olan Necmeddin Bilal bey kardeşimize ilk gemisini alırkende o küçük kız çocuğunun masum bakışlarını gördü mü?
Yine Necmeddin Bilal beye “polis evlere baskın yapmış sana da gelebilirler, hemen evdeki parayı evden çıkar kasaları sıfırla” derken o masum bakışlar aklına geldi mi?
Veya tape kayıtlarında “ablan gelecek sendeki parayı ona ver o da gereken yerlere dağıtsın” derken yine o küçük kız çocuğunun masum bakışları aklına geldi mi?
Sayın başbakanımız, müstakbel cumhurbaşkanımız, hayaldeki ilk başkanımızın küçük kız çocuğunun masum bakışlarını hatırlaması gerektirecek birçok eylemi daha var.
Siz onları biliyorsunuz, sıralamama gerek yok, lafın tamamı deliye söylenir.
Ama işin bir de masum bakan başka çocuklar boyutu var.
O da belki de kendisi ana rahmine yeni düştüğünde yani daha doğmamışken babası vatan savunmasında şehit düşen, evladını göremeden şehadet şerbetini içenlerin çocuklarının masumane bakışlarıdır.
Adeta sayın Erdoğan’a “bizim babamızı kahpece öldürenleri neden serbest bırakıp önlerini açıyorsun başbakan amca” derken takındıkları masum bakışlar gibi.
İşte sayın Erdoğan asıl o bakışların derinliğinde kaybolacaktır.
Asıl o çocuklarla yüzleştiğinde yüzü kızaracaktır.
Muhalefetin yapamadığını belki de o bakışlar Allah katında yapacaktır.
Allah başta ülü’l-emr olanların olmak kaydıyla cümlemize hesap gününde yar ve yardımcısı olsun. Amin.