Normal olmak hep istenen beklenen bir durum. Yazın havanın sıcak olması, çiçeklerin açması, kontağı çevirince arabanın çalışması, yağmur yağınca oluklardan suyun akıp gitmesi hep normal.
Her şey yolunda normal seyrinde yaşansa bugünkü teknik ve sosyal gelişimimize ulaşabilir miydik? Dere kurumasa suyu depolamayı ve tasarruflu kullanmayı düşünür müydük?
Gözlerimiz ilk günkü gibi sağlıkla görseydi gözlüğü icat eder miydik ve sonrasında uzayın derinliklerini gösteren teleskopları icat eder miydik? Karşılaştığımız normal olmayan durumlar ve onları nasıl normale çeviririz arayışı bugün yaşadığımız medeniyetin ana inşa unsuru olabilir mi?
Ülkemizde 2011 Nüfus ve Konut Araştırması verilerine göre, genel nüfus içinde yaş grubu ve cinsiyete göre en az bir engeli olan nüfus oranı %6,9. Bu oran engel sayısı arttıkça %10’ları geçer hale geliyor. Virüs salgınından önce bir avuç altın yürekli kadınla tanışmıştım. Onlar sayıları milyonlarla ifade edilen engelli vatandaşlarımızı kendi çocukları gibi dert edinmişler. Hayatlarını onlara göre yaşıyorlar. İhtiyacı görüp vakıf kurmuşlar. Duyamayana kulak, konuşamayana dil, oluyorlar. Onların ilgi ve alaka ile neler yapabileceklerini gösteriyorlar. Sabır ve sevgi ile anlatıyor, gösteriyor ve tekrar bıkmadan usanmadan tekrar ediyorlar. Peki bir avuç gönüllü yeterli mi?
Kendini ifade etmeyle ilgili sıkıntılara sanat çıkış yolu olmuş. Engelli vatandaşlarımızın özelliklede gençlik çağında olanları için resim, elişi, ritim, müzik gibi sanatsal faaliyetler yaşam demek. Bu faaliyetler onlar için konuşmanın, dertleşmenin, ve insana özgü diğer ifadelerin bir yansıması olmuş. Zihinsel engeli nedeniyle rahat konuşamayan, duyamayan, biz “normaller” gibi hızlı öğrenemeyen bir vatandaşımızın yaptığı resme baktınız mı? Ya da onların sahnede olduğu bir ritim gösterisi izlediniz mi? Yapmadıysanız mutlaka en kısa zamanda yapın. Mutlu kelimesinin anlamını daha iyi anlarsınız. İçlerindeki fırtınaları, hayalleri, umutları, sevinçleri, hüzünleri o resimlerde ve müziklerinde görebilir, işitebilirsiniz. Sabır ve sevgi ile engeli olan insanımıza eğitim desteği verdiğinizde harikalar yaratıyorlar. Engelsiz insanlarımızla engelli insanlarımız arasında fark var. Engelli vatandaşlarımız özelliklede engelli gençlerimiz insana özgü değerleri hala saf haliyle yaşıyor. Bu sebeple eğitim desteği verildiğinde harikalar yaratıyorlar.
Bu güzellikleri görüp, işittikten sonra insan düşünmeden edemiyor. Anneler, babalar ya da ilgilenen akrabalar vefat ettiğinde bu insanlarımız nasıl yaşıyor. Burada en büyük sıkıntıyı zihinsel engelli vatandaşlarımız çekiyor. Onların bakımı hem meşakkatli hem de maddi imkanlar istiyor. Bu konuda devletin sunduğu imkanlar olmakla birlikte ihtiyaca göre sınırlı kalmakta. Konuya gönül vermiş dernek ve vakıfların imkanları da sınırlı. Sınırlara ulaşıldığında yerel yönetimlerin imkanları devreye giriyor ancak onlarda gerek mevzuat, gerekse maddi konulardan dolayı sınırlı kalıyor.
Engelli vatandaşlarımızın rahat, huzurlu ve toplumla bütünleşik yaşam koşullarının kısıtlı olması bir sorun iken, asıl toplumsal yara, bu insanlarımızın hayatta tek başlarına kaldıklarında tutunacakları bir dallarının olmayışıdır. Devlet millet el ele verip 2005 yılında çıkan 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’u günün ve geleceğin koşullarına göre yeniden ele alıp bu insanlarımıza ve ailelerine güvenli ve huzurlu bir gelecek verelim. Ailelere “Benden sonra ne olacak?” dedirtmeyelim.
Engelsiz ve endişesiz nefes almanın ne büyük lütuf olduğunu idrak ettiğimiz pandemi sürecinde bir nevi hepimiz engelli sayılırız. Engelleri toplum olarak hep beraber kaldıralım.
10.12.2020 İstanbul