Bugünlerde insan hayatını şekillendiren en önemli duygu nedir diye sorsak; güven açık ara ilk sırayı alır.
Sadece kişisel değil, toplumsal hayatımıza etkisi de çok.
Ev almayı düşünenler güvenlikli site olsun, araç güvenliği yüksek araba alalım, çocuğu daha güvenli olduğunu düşündüğümüz özel okullara yazdıralım, hep bir güvenlik kaygısı.
Elbette seçimlerimizde etkili olan birçok husus var.
Ancak nihai karar aşamasında içimize sinen bizde güven hissi yaratan ne ise ona karar veriyoruz.
Evimize, işyerimize alacağımız personelde, gittiğimiz bakkalda, sohbet ettiğimiz yeni tanıştığımız insanda olsun insana temas edeceğimiz tüm ilişkilerde güven arıyoruz.
Peki güveni neden arıyoruz.
Güvenli bir ortamda yaşamadığımızdan mı güveni arıyoruz.
Deneyim ve büyüklük açısından dünyanın sayılı ordularından ve polis teşkilatlarından birine sahibiz.
Kişisel ve toplumsal ahlakı ön planda tutan İslam dininin neredeyse nüfusun tamamı tarafından kabul gördüğü bir ülkede yaşıyoruz.
Ülkemiz toplumsal günlük hayatı kolaylaştıran altyapı yatırımlarının aralıksız devam ettiği dinamik bir ülke.
Peki neden güven hissi yaratamıyoruz.
Ülkemizde neden insanlar çocuklarını bakkala bile göndermekten çekinir oldu.
Oyun çağındaki çocuklarımıza neden cep telefonu ya da akıllı saatler almak zorunda hissediyoruz.
Büyük şehirlerde özellikle mahalledeki okul yerine neden en uzakta ki özel okula eğitim kriterinden sonra sırf güvelik gerekçesiyle gönderiyoruz.
Neden şehirlerarası seyahatlerde kadın erkek ayrı koltuklarda oturmak zorunda kalıyor?
Bu durumda baba kız aynı ikili koltuğa bilet alamayan insanlarımız var.
Tatile ailecek gidip farklı plajlarda denize girmek zorunda kalan insanımız var.
Güven aile içerinde bile mi kayıp?
Haberler ağırlıklı olarak kayıp ve bulunduğunda tecavüze uğramış çocuklarla dolu.
Evlendirilenleri saymıyoruz bile.
Kadınlarımız hep bir otokontrol uygulamak zorunda.
İş hayatında da ortaklar sürekli birbirinden çalmak peşinde.
Müşteriler, çalışanlar, patronlar, her kesim birbirinden bir şeyler çalma peşinde.
Bu arada hepsi de yaptığını hak görüyor.
Ülkemiz topraklarında hemen her sokakta bir cami var.
Hele köylerde yapılan camilerin büyüklüğü tüm köyün evlerinin büyüklüğünden fazla.
İslamiyet dışındaki inançlarında ibadethaneleri kafi derecede var.
Yani ülkemiz insanı kendi inancında iman sahibi.
Peki bu kadar çok ibadethanenin olduğu ülkemizde en az ibadethane sayısı kadar din adamı var.
Peki bu ülkede anne babalarımız, aile büyüklerimiz, okuldaki öğretmenlerimize ilaveten bu kadar çok din adamı olduğu halde neden ahlaksız bir toplum olma yolunda son hız ilerliyoruz?
Birileri eksik ya da yanlış bir şeyler yapıyor.
Üniversite öğrencisine tecavüz edilir, yakılır, yüksek kattan aşağı atılır öldürülür, çocuklar tecavüz edilir toprağa gömülür, kadınlar eski kocalarından bir türlü korunamaz bıçaklanır öldürülür ve hep bu işleri yapanın yanına kar kalır.
Deliller karartılır, aileler baskı uygulanır, şikayetler geri çektirilir, tahrik edici sebep her zaman vardır.
Hadi toplumda ahlak çöker de kurumlarda çökmemeli.
Kanunu uygulayan ve uygulayıcıların işlerini kolaylaştıracak olanlar bu işleri bir düzene sokmalı.
Ahlaklı davranış ve ahlaksız davranış, hak nedir, haksızlık nedir netleştirilmeli.
Acil güven tesisine ihtiyaç var. Güven oluştuğunda her şey su gibi yolunu bulur.
Toplumsal artı değer yaratmanın ve gelişmenin önü açılır.