Geri kalmış ülkelerde başarılar günübirlik ve tekrarı çok uzun zaman sonra olur. Genelde bir avuç yetenekli, bilgili, çalışkan insanın müthiş özveriyle çabalaması sayesinde başarı yakalanır. Devamı zor gelir çünkü diğerleri kıskanır. İçten içe, bazen açık açık ama kıskanır ve itibarsızlaştırmaya çalışır. Elinden geldiğince de yeni başarıları engeller. Gelişmiş ülkelerde bu durum biraz farklı işliyor. Kıskançlık belki oralarda daha fazla. Ancak kültürel iklim kıskançlığı daha güzel başarılara yönlendiriyor. Ülkemizde değeri bilinmeyip, yaptığı işler küçümsenen birçok insanımız gelişmiş ülkelerde ardı ardına başarılı işlere imza atıyor. Neden böyle? Tamamen yönetim anlayışı ve kültürel iklim.
Bugün birçok sektöre baktığınızda gerek STK’lar gerekse kanunla kurulup sektörlere hizmet veren kuruluşlar olsun yöneticiler yirmi otuz yıldır hemen hemen aynı isimler. Demek ki bu kadar süredir birbirini kıskanan, çekemeyen birbirinin başarısını engellemeye, değersizleştirmeye çalışan insanlar yönetim kademesinde bulunuyor. Elbette arada tekrarlanamayan başarılar oluyor. Gerçekten iyiyi, güzeli yapmaya çalışanlar oluyor. Ancak, makamların insanlar üzerinde yarattığı etki ego ve kişisel hırsları ön plana çıkarıyor ve o iyi insanları arada öğütüyor.
Sigorta sektörü özelleştirme ve yabancı yatırımcı furyasında çok büyük darbe yedi. Cumhuriyet döneminde neredeyse hiç yoktan var edilen Türk Sigorta Sektörü gerek elde edilen deneyimin aktarılması ve gerekse sigorta sektörü çalışanlarının kazanılmış hakları konusunda kayıplar yaşadı. Bir diğer vahim sonuç ülkemizdeki sigortacılık karı ülke ekonomisinin fonlamasında kullanılacağına temettü olarak yurtdışına yabancı yatırımcının kasasına gitmektedir.
Sigorta sektörüne vurulan diğer büyük darbe ise 9 Mayıs 2020 tarihli Sigortacılık Kapsamında Değerlendirilecek Faaliyetlere, Tüketici Lehine Yapılan Sigorta Sözleşmeleri İle Mesafeli Akdedilen Sigorta Sözleşmelerine İlişkin Yönetmelik oldu. Bu düzenleme ile 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ve mevzuatı bir kenara itilmiş ve asıl işi sigorta aracılığı olmayan işletmelere sigorta poliçesi satma imkanı tanınmıştır. Yani sigorta aracıları için bıçak kemiğe değmiştir.
Günümüzden geriye geçmiş yıllara gidersek sektörün yönetici kademelerinde hemen hemen hep aynı isimleri görürüz. Kurumlar değişmiş ama aynı isimler hep yönetimde. Gelinen nokta belli. Demek ki bu isimlerle sektör beklenen sıçramayı yapmak yerine geriye gidiyor. Bıçağın kemiğe değdiği noktada hala kişisel ikbal derdinde olanlar liderlik ettikleri toplulukların haklarını savunacaklarına sus pus oluyorlar. Demir tavında dövülür. Her konuda önce ben dedim oldu diyenler şimdi nerede? Yoksa insanlara anlatılan başarılar zamanlama olarak kanun koyucunun iradesiyle bu insanların konuştuklarının denk gelen kısımları mı?
Akıllı, yetenekli ve bilgili insanların bulunduğu sigorta aracılığı mesleğinde insanların bir araya gelip ortak sorunlara ortak çözümler üretip, bunlar üzerinden yol almasının önündeki engellerin artık kalkması lazım.
Gelişen teknolojiler, hayatı kolaylaştıran yazılımlar, değişen tüketici alışkanlıkları ve ihtiyaçlar sektörün kabuk değişimini zorunlu hale getirdi. İçinden geçtiğimiz küresel pandemi sürecinde yaşanan tecrübeler dünyadaki hayatın işleyişi ile ilgili birçok dönüşüm kararını tetikleyeceği ortadadır. Her nesil kendi tecrübesini yaşar ve çözümlerini üretir. Yaşadığı tecrübeyi aktarır. 20. Yüzyıl düşünceleri ile 21. Yüzyılı yönetmek tüm dünyada çıkmaz sokaklar yaratıyor. Sigortacılık gibi iktisadi faaliyetlerin koruyucu meleği bir sektörde kendiyle, teknolojiyle, işiyle, çevresiyle barışık, kendini yetiştirmiş, dünya ile bağı olan yeni neslin önünü açmak gerek. Mevcutlarla yürümediği ortada.
Sosyal medya mecralarında bir fotoğraf dolaşıyor. Fotoğrafta helikopter içinde çekim yapan kameraman var. Şu an onların yerini kameralı drone aldı. Bizlerin drone düştüğünde oluşacak hasarın sorumluğu, ödeme süreçleri, güvenle drone uçurmak için gerekli poliçe türleri ve niteliklerini konuşuyor olmamız lazım. Bizlerin sanayi 4.0 ve dolayısıyla ortaya çıkan sigorta ihtiyaçlarını konuşmamız lazım. 15-20 yıl öncenin kronikleşen sorunlarını değil.
Uğur Demir
Feneryolu 19 Haziran 20