Ülkemiz insanının gündemi yıllardır aynı. Diyeceksiniz ki saat başı gündem değişen bir ülkede yaşarken bu neyin aynılığı? İş hayatında belli bir doygunluğa ulaşanların klasikleşmiş “…emekli olunca memlekete döneceğim…” ya da “…bir kıyı kasabasına yerleşeceğim…” sözleri yıllardır ana gündem olarak duyarız. Aslında bu sözler yaşadığımız birçok sorunun adı konmamış özeti gibidir.
Cumhuriyetin ilanıyla eğitim ve sanayi alanında başlayan seferberliği, muhasır medeniyete ulaşma ülkümüz ne güzel heyecanlar yaratmış ve az zamanda çok işler başarılmış. Geldiğimiz noktada görüyoruz ki gelişimin toplumsal etkilerini yönetmekte zayıf kalmışız. Öngörülemeyen, ya da önüne geçilemeyen çok hatalar yapılmış. Şimdi şanslıyız. Tecrübe ve bilgi birikimimiz var. İlk okul çağındaki çocuklarımız bile her konuda bilgiye ulaşabiliyor. Bilgi çağının avantajlarını kullanarak geçmişin ve günümüzün acı tecrübelerini avantaja döndürüp gelecek için kalıcı güzellikler yaratabiliriz.
Kültür, sanat, ekonomi, bilim ve aklınıza gelebilecek her alanda geleceği şekillendirmek birey, toplum ve ortak kader birliği yapan millet olma yolunda ilerleyebiliriz. Yeni yıl yeni başlangıçlara vesile olsun. Nüfusun büyük çoğunluğu şehirlere göç eden bir ülkeyiz. Sadece büyük şehirler olarak düşünmeyin. Her şehir kendi çevresini çeken cazibe merkezi haline gelmekte. Köyler, ilçeler boşalıyor. Yakında büyükşehirlerimiz için geçerli olan asayiş sorunları tüm şehirlerimiz için geçerli olacak. Şehir hayatını yaşanabilir ve keyifli hale getirmek zorundayız. Toplumsal barışın sağlanması ve devamı için ana şartlardan biri haline geldi. Bugün koşulları elverenler İstanbul dan kaçıyor. Ancak gittikleri yerler hem kendi çevrelerinden hem de İstanbul dan göç alıyor. Yerel yönetimler farklı sosyal çevreden gelenleri mutlu edecek yaklaşımlar bulmalı. Kimi iş için göç etmişken kimi sakinlik için göç ediyor. Hepimiz daha iyi hayat istiyoruz. Ancak talep ve beklentiler farklı.
En küçük kasabaya kadar içinde sanatın ve iş imkanlarının olduğu ve her alanda girişimcileri destekleyen hukuki ve fiziki altyapıyı hazırlamamız lazım. Daha çok katma değerli üretimler yapmalıyız. Sadece tarım ve sanayi alanında değil, sanat üretimlerimizi de katma değerli yaratmalıyız. Daha çok resim yapmalı, daha çok tiyatro oyunu yazmalı, daha çok şarkı bestelemeli, daha çok sergi açmalıyız, bir şeyleri daha çok yapmalıyız. Çalıştıkça, üretim yaptıkça gelirler arttıkça hayattan daha çok keyif alan insanımız arttıkça mutlu bir toplum olacağız.
İyi niyetle yola çıkacağız. Kontrol edeceğiz. Planlayacağız ve çok çalışacağız. Şehirlerimizi yaşanır hale getireceğiz. Yüzyıldır aynı genişlikteki sokağa elli kat bina yapan zihniyetlerin değişmesi, otuz binlik statların yükünü kaldıramayan semtlere elli, seksen binlik stat yaptıran zihniyetlerin değişmesi gerek. Kimilerine göre bin yıllık kimilerine göre on bin yıldan fazla süreli devlet ve toplum geleneğimiz var. Bu birikimi ve içinde yaşadığımız bilgi çağının nimetleri ile toplumsal hayatımızı bozan yaşanmaz kılan ne kadar insan var ise bunları karar alma mekanizmalarından uzaklaştırmalı, devlet adına karar alanları yanlış yönlendiren, yanlış bilgiler veren ne kadar insan var ise bunları ayırmalıyız.
Binlerce yıllık tecrübenin akıl süzgecinden geçmiş milletimizin silkinip yeniden her şeyin en iyisini yapma vakti gelmiştir. Meşakkatli yoldur kendi bilimini, kendi sanatını, kendi üretimini yapmak. Ama bu çağda bunları yapmazsak Farabi, Uluğbey, İbni Sina, Piri Reis, ve daha nice atamıza ayıp olur.