Birileri hakimin 14 Aralık operasyonları için vermiş olduğu karardan sonra “paralelli paralelli” diye diye kafayı sıyıracağa* benziyor.
14 Aralık tarihinde bilindiği üzere çete üyesi olduğu iddia edilen 30 kişi yurdun değişik noktalarında polis baskınları sonucunda evlerinden alınmışlardı.
1 tanesi de yurtdışında olduğu için daha sonra gelip ifadesini vermişti.
“Türkiye Cumhuriyetinin egemenliğini ele geçirmek amacıyla… teşekkül oluşturup devleti ele geçirmek istemeleri “ suçuyla evlerinden alınan bu kişilerden 4’ü hariç hepsi Cuma günü saat 14.00 itibariyle açıklanan kararla serbest bırakıldılar.
Nasıl bir teşekkülse bu iddianameye girmiş bir tane silah veya mühimmat yok.
Bu silah ve mühimmatla işlenen eylem yok.
Dışarıdan bakıldığında 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının rövanşı niteliğinde görünen bu gözaltılar rövanş yerine kendi kalesine atılmış bir gol oluverdi birden.
Kimse ne olduğunu anlayamadan operasyon bitti.
Karşılığında ise 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında devletçe el konulan rüşvet ve haksız kazançlar emaneten tutuldukları bir kamu bankasından alınarak 1 yıllık yasal faizleriyle beraber sayın Halkbank eski genel müdürü ve yine sayın eski içişleri bakanımızın oğluna verilmek üzere sayılmaya başlandı.
Ne güzel tesadüf değil mi?
Bir yanda 1 haftadır en doğal hakkı olan özgür yaşama hakkı elinden alınmış olan insanlar diğer yanda ise devletin el koyduğu milyonlarına kavuşan bakan çocukları ve banka müdürleri.
Zamanlama çok manidar.
Operasyonun asıl hedefinde bir cemaat ve liderinin yanısıra bu cemaatin parasal kaynaklarının bir bölümünü ticari faaliyete dönüştürmüş olan bir yayın grubu var.
Ülkenin en yetkili ağzı bu cemaat ve başı için haşhaşi, saklaban, yobaz gibi sıfatlar kullanarak kendilerinin inlerine kadar gireceğiz diyerek tehdit etmişti.
Oysa gözaltına alınan ve adı geçen cemaatin gazetelerinden biri olan ZAMAN Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı serbest kaldığında ne demişti: O in dediğin yere en az 50 kere geldin.
Şimdi; dünyadan bakıldığında Türkiye’ye bu demokrasi sınavında operasyon sonrasında sınıf tekrarı yaptırdılar.
İlgili yetkililerin “Yeni Türkiye” diye dizayn etmeye çalıştıkları ve dayattıkları bir ülkenin hiç te yeni olmadığını hatta ve hatta dünya liginde uyguladıkları yasak ve yaptırımlarla “2014’ün En Kötü İnsan Hakları Olayları” sıralamasında Mısır’da Sisi ve Nijerya’da eli kanlı Boko Haram Örgütü ile aynı kategoride değerlendirildiğini bilmelerini isterim.
Korku imparatorluğu ile yönetmeye çalışanların sonu hep aynı olmuştur.
Bu millet iradesini koyup iktidara getirdiğini yine iradesini gösterip alaşağı etmesini de bilmiştir.
Hani bir laf var ya; “Kimse kendini vazgeçilmez sanmasın, mezarlıklar kendini vazgeçilmez sananlarla dolu” diye.
Benim hatırlatmam da o anlamda.
*** Kafayı sıyırmak: 1) Sinirlenmenin başlangıcı, delirme arefesi
2) Bir şeye çok kafayı takmaktan, ya da genel olarak yaşanmakta olan buhranlardan kaynaklanan bir mantıksız düşünme/davranma halinin halk arasındaki adlandırılmasıdır.