6 Ok mu?, Geçelim azizim.
Günümüzde Sol mu? İçi boşaltılmış, moda bir terim!
Kullan kullanabildiğin kadar. Neyse. Solu bir kenara bırakalım.
“Mussozero” hastalığı fena halde yaygınlaşmış diyerek önümüze bakalım.
“31 Mart Yerel Seçim sürecinde CHP’de parti liderliği ve genel merkezin politik
duruşu, izlediği ittifak politikası ve adaylarını belirleme yöntemi partililer arasında bir
karmaşaya neden oldu. Yaşananlar sürpriz mi?
Hayır..!”
6 Ok CHP’nin logosunda duruyor.
Parti tabanında 6 Ok’u savunanlar var.
Yönetim 6 Ok’u ağzına bile almıyor.
6 Ok unutuldu mu? Hayır.
Yakın tarihte 10 Aralık Harekatı ile CHP’ye yeni bir kimlik getirmek istediler.
“Yenilikçilik” adına atılan her adım toparlanma yerine hizip çatışması ve ardından
dağılmayı getiriyordu. CHP, 24 Haziran seçimlerinde ağır bir yenilgi aldı. Muhalefet
“olağanüstü kurultay” diye bayrak açtı. Yönetim kabul etmedi. Gerekçe olarak da
yaklaşan yerel seçimleri gösterdi. “Şimdi iç mücadele zamanı değil, seçime
hazırlanacağız” dendi. Ne hazırlık!
Seçime iki ay kala adaylarını açıkladı. Açıkladı ve fırtına koptu! İstanbul il başkanı
“istifa ettim, geri aldım” diyerek su yüzüne çıkan kanatların çatışması ile CHP seçime
hazır mı?
“İç mücadele” “birlikteyiz” söylemi ile örtülemez durumda. Erime devam ediyor,
istifalar hızla artıyor. Seçimi kazanamayan adayların “kaybetme” gerekçesi şimdiden
hazır.
“Emperyal güç ve çıkar odakları, genç Türkiye Cumhuriyeti devletini tökezletmek ve
belirlenmiş hedeflerinden saptırmak için işbirlikçileri aracılığıyla; idari, siyasal,
ekonomik, sosyal, kültürel ve askeri yaşamını “imar” etme mücadelesi veren CHP’nin
cumhuriyetçi, halkçı, milliyetçi, laik, devletçi ve devrimci özü “ehlileştirilmeye” ve
yolundan alıkonulmaya çalışıldı.”
Kabul görsün ya da görülmesin; CHP’nin tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi iç
içedir. Köy enstitülerini ve fabrikaları kuran CHP ile “geçmişte biz yaptık” diyen CHP
aynı değil.
O fabrikaları 6 Ok’u savunan CHP’liler kurdu.
O fabrikaları biz kurduk diyerek 6 Ok’tan uzaklaşan bir CHP ile karşı karşıyayız.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, İsyanlar, antlaşmalar, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve
ardından 15 Temmuz ile genç Cumhuriyet kıskaca alınmaya çalışıldı. Son 70 yıldır
ne demokrasi ne de ekonomimiz rahatladı.
Bir lokma ekmek bir yudum nefes ile hayalleri büyük insanlar haline getirildik!
Bugünkü CHP’nin bunda payı yok mu?
İktidar da olmaması bu sorumluluktan kaçmasına müsaade etmez.
Ecevit, 28 Ekim 1983`te kamuoyuna Demokratik Sol Parti’yi kuracağını ilan ederken
şöyle diyordu: ‘Particiliğe kişisel çıkar amacıyla bulaşmamış, profesyonel politikacı
olmayan, partiyi sıçrama tahtası olarak kullanmayacak, ideolojik takıntısı olmayan,
çalışan, dar ve orta gelirli halk kesimleriyle mahallede, köyde, beldede başlayacak bir
parti örgütlenişi…
Bir anlamda CHP’ye yönelik eleştiriydi. Israrla CHP’den uzak durdu!
DSP’nin kuruluşu ile Ecevit ve DSP, CHP tarafından sürekli “bir bölen” eleştirisi ve
suçlamasına tanık oldu.
“Onlarda ‘bir bilen’ bizde ‘bir bölen’ var!” denildi.
Eh, şimdi CHP’de bölenler o kadar çok ki saymakla bitmez! “Kemal Dervişler”, “İsmail
Cem’ler” , “Yenilikçiler” olarak ortaya çıkmışlar ve asla bölen olarak görülmemişler.
“Baykal giderse iktidar oluruz” dan Kılıçdaroğlu giderse iktidar olura geldik!
Günümüzün ”narodnik” hastalığına yakalanmış olanların durumu züğürt avunmasına
benziyor.
6 Ok’u gündeme getiren yok.
CHP’de partinin temel kuruluş felsefesini ifade eden, 6 Ok’u savunan yok. Hal böyle
olunca “elin feneri” ile ancak bu kadar yol alınır.
Bir başkasını eleştirirken “elin feneri” ile bizi nereye götürüyorsunuz?
Bugünün CHP’si, “bir lokma ekmek ve bir yudum su”yu kendi gücü ile artıramadı,
ittifak politikası ile mi artıracak?!
***
DSP’ye gidenleri savunmuyoruz. Bugün neden gittiniz sorusunu da şimdilik
sormuyoruz. DSP’liler için yapılan “eleştiri ve suçlamaların” hiçbir anlamı yok! Çünkü,
kurucuları Ecevit ile DSP’lilere göre, günümüz CHP’si partinin kuruluş değerleri ve 6
Ok ile hiç bir ilişkisi bulunmuyor.
“Mustafa Kemal, Ulusal Kurtuluş Savaşı dahil Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş
sürecinde uluslararası sosyal demokrat partilere ve hareketlere hiç yabancı değildi ve
karşıydı.”
***
Bugün CHP’den DSP’ye transferler var.
DSP ve CHP seçime birlikte girdikleri günler var.
SHP yok, eski kadrolarının çoğu CHP’de.
DSP’nin bir kısım üyeleri İYİ Parti’de.
CHP’nin bir kısım üyeleri DSP’de.
CHP’nin bir kısım üyeleri İYİ Parti’de.
Sol kim? Sağ kim?
CHP, SHP ve DSP
Sol mu..!?
İyi Parti’ye giden “sol”lar CHP veya DSP’ye döndüklerinde “sağcılar” mı geldi
denecek! DSP’ye gidenler CHP’ye dönünce “solcular” mı geldi denecek.
Gidenler yuvaya döndü denilerek “mutluluk” gösterisi mi yapılacak!
Siyah siyahtır. Beyaz beyazdır. Gri ilkesizliktir. Turuncu renk tehlikelidir.
Şolohov’un “Don Kıyısında Hasat” kitabını bir kere daha okumak gerekiyor. Orada
Şolohov “sağ ile “sol”un arasına sıkışmadan gerçeği dile getirmiş.
Sol demekle “sol” olunmuyor.
“Ne sol’u ya..!”
Dostlar alışverişte görsün misali adayın yanına gidenler, adayın projesi var mı yok
mu bilmeyenler, aday kalabalığı görünce seçimi kazandım havasında, “evdeki
bulgurdan olma” yaşanacak. Tablo bu.
İlkeli duruş mu?
Gelecek sayımızda …
• Gazeteci –Yazar Engin Arıcan’ın bazı tespitlerine yer verdim. Çünkü doğru tespitler. Bir başkası
doğru tespit yapmışsa onu paylaşmak doğru olan bir davranıştır. Yeniden “Amerika”yı keşfetmenin
anlamı yok!